Ceza Davasında Müdafilik İçin Vekaletname Zorunlu mudur?

Kuram Hukuk Ceza Davasında Müdafilik İçin Vekaletname Zorunlu mudur?

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

 

Esas No : 1975/7
Karar No : 1975/9
Tarih : 20.10.1975

MÜDAFİİN MÜRACAAT HAKKI ( Müdafiin Hükmü Temyiz Etmesi Durumunda Dosyada Sanığın Açık Muhalefetinin Olmaması Durumunda Temyizin Geçerli Olması )
TEMYİZİN GEÇERLİLİĞİ ( Müdafiin Hükmü Temyiz Etmesi Durumunda Dosyada Sanığın Açık Muhalefetinin Olmaması Durumunda Temyizin Geçerli Olması )
SANIĞIN AÇIK MUHALEFETİNİN OLMAMASI ( Müdafiin Hükmü Temyiz Etmesi Durumunda Dosyada Muhalefetin Olmaması Durumunda Temyizin Geçerli Olması )
VEKALETNAMESİZ MÜDAFİİ ( Sanıkla Birlikte Duruşmaya Gelen ve Hakim Önünde Sanık Tarafından Kabul Edildiğinin Bildirilmesi )

ÖZET

Sanıkla birlikte duruşmaya gelen ve hakim önünde sanık tarafından kabul edildiği bildirilen vekaletnamesiz müdafiin hükmü temyiz etmesi durumunda dosyada sanığın açık bir muhalefeti bulunmuyorsa temyizi geçerlidir.

I - KONUYA GİRİŞ:

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 290 uncu maddesi "müdafii, maznunun açık arzusuna muhalif olmamak şartı ile kanun yollarına müracaat eyleyebilir."hükmünü taşımaktadır. Bu madde uygulamasıyle ilgili olarak Yargıtay SekizinciCeza Dairesince, vekaletnamesiz müdafiin, sanığın açık isteği saptanmadan, kanun yollarına başvuramayacağına karar verilmiş, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile 2. ve 4. Ceza Daireleri ise sanıkla birlikte hakim huzurunda bulunan ve onu savunan vekaletnamesiz müdafiin kanun yollarına da müracaat edebileceğini içtihat eylemiştir. Kararlar arasındaki bu aykırılığın İçtihadı Birleştirme Büyük Kurulunca bir sonuca bağlanması, Sekizinci Ceza Dairesi Başkanlığının13.5.1975 günlü ve 205/109 sayılı yazısı ile Yargıtay Birinci Başkanlığına bildirilmesi üzerine, Yargıtay Ceza Dairelerinin görüşleri ve son uygulamaları hakkındaki cevapları alındıktan sonra Birinci Başkanlık Divanınca yapılan incelemede, anılan kararlarda içtihat uyuşmazlığı bulunduğuna ve bu aykırılığın 1730 sayılı Yargıtay Yasası`nın 20 inci maddesi gereğince içtihatların birleştirilmesi yoluyla giderilmesine 18.9.1975 gün ve 62 sayı ile karar verilmiştir.

Yargıtay Büyük Genel Kurulu`nun 20.10.1975 günlü toplantısında konu görüşülmüştür. 13.7.1975 günlü ve 15294 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan"İçtihatı birleştirme görüşmelerine ve Kararların yazılmasına ilişkin ilke kararı" gereğince Raportör Üye Fahrettin Kıyak tarafından konu, kararlardan birbirine aykırı düşen yönler ve çelişki açıklanmış, anılan kararlar arasında aykırılık bulunduğuna ve içtihatların birleştirilmesine oybirliği ile karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

II - AYKIRI GÖRÜŞTEKİ KARARLAR:

A ) Ceza Genel Kurulu ile aynı doğrultudaki 2. ve 4. Ceza Dairelerinin kararları:

Yargıtay Ceza Genel Kurulu`nun 9.12.1974 günlü ve 282/447 sayılı kararı:

"Sanığın tahkikatın her hal ve derecesinde bir veya birden fazla müdafiin yardımına müracaat edebileceği hususu CMUK.`nun 136/1 inci maddesinde kabul edilmiş bir genel prensiptir.

Usul Kanunumuz, gerek bu 136 ncı maddede ve gerekse diğer bir çok maddelerinde ( örneğin 139, 227, 273 ve ilahir gibi ) müdafiden bahsederken bunların vekaletnameyi haiz olmaları şartını aramamış ve böyle ve buna benzer bir kayıt ileri sürmemiştir.

Nazari olarak Ceza Usulü Hukukunda, sanığın beraati veya hafif bir ceza ile cezalandırılması konuları üzerinde yasa adına faaliyette bulunmak görevi ile yükümlü kamu hizmeti gören bir organ olarak tanımlanan müdafi, temsil yetkisini haiz vekilden ayrı bir statüye tabidir ve özellikle hukuktaki vekiller kadar geniş ve mutlak bir temsil hakkını haiz değildir. Ancak, sanığın birlikte duruşmaya gelerek hakim huzurunda onu müdafi olarak kabul ettiğini bildirdiği takdirde, böylece müdafilik sıfatını kazanmış olan bir kimsenin, yardımcısı olduğu sanığın açık arzusuna muhalif olmamak şartiyle, kanun yollarına da müracaat edebileceği usulün 290 uncu maddesinde kabul edilmiş bulunmaktadır… Yasa koyucu ( sanığın açık arzusunun ) vekaletname ile anlaşılacağını öngörseydi yukarıda sayılan diğer maddelerden farklı olarak bu maddeyi de bu görüşe uygun bir tarzda düzenlenmesi gerekirdi.

Bu itibarla vekaletnamesiz müdafiin temyiz isteğini inceleyerek işin esasına karar veren özel daire ilamı usule ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde görülmeyen C. Başsavcılığının itirazının reddine".

Yargıtay İkinci Ceza Dairesinin 2.4.1962 günlü ve 2567/4420 sayılı kararı:

“… Sanık F. ile birlikte duruşmada hazır bulunarak müdafiliğini yapmış olduğu ve bu halde müdafi sıfatını tevsik için vekaletname ibrazına kanuni bir lüzum bulunmadığı cihetle sanık müdafii sıfatiyle vaki temyizinin kabulüne.”

Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesini 22.5.1975 günlü ve 2947/2933 sayılı kararı:

"Vekaletnamesi bulunmayan sanık müdafii 15.11.1974 ve 18.12.1974 günlü oturumlarda sanıkla birlikte duruşmaya gelmiş ve müdafilik görevini ifa etmiş bulunmasına göre CMUK.`nun 290 uncu maddesi sarahatı karşısında hükmü temyize yetkisi bulunduğundan müdafiin temyizi üzerine işin esasının incelenmesine"karar verilmiştir.

B ) Karşıt görüşteki Sekizinci Ceza Dairesinin kararları:

a - "CMUK.`nun 290, 291/1, 295/2 356 ncı maddeleri hükümlerine ve bu yasanın müdafiler için temsil açısından benimsediği kurallara göre;

Sanığın duruşmada ( CMUK.`nun 136 ncı maddesine dayanılarak ) ithama karşı savunma için “yardımcı” olan vekaletnamesiz müdafiin sanığın açık isteği saptanmadan kanun yollarına başvurmada onu temsile yetkisi bulunmadığından müdafi tarafından verilmiş temyiz dilekçesinin ve tebliğnamedeki düşünceninr eddine oyçokluğu ile karar verildi."

( Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi, 24.4.1975, 2153/2874 sayılı karar )

b - “1.02.1956 doğumlu sanık E.K.`ya velayeten babası A.K. tarafından sanığa vekil tayinine dair 16.9.1974 tarihli vekaletnamenin tanzim tarihinde ve hükmün 26.3.1975 tarihindeki vicahi tefhiminde reşit bulunduğu anlaşılan sanığı velayeten temsile yetkisi olmayan babası tarafından tayin olunan ve sanığı temsil selahiyeti bulunmayan vekil tarafından verilmiş temyiz dilekçesinin istem gibi reddine oyçokluğu ile karar verildi.”

( Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi 3.6.1975 günlü ve 3770/3964 sayılı karar ).

Azınlıkta kalan üyenin karşı düşüncesi: “Hükmü sanık adına temyiz eden avukatın, müdafi sıfatiyle ve sanıkla birlikte duruşmaları takip etmiş ve tefhim sırasında da sanıkla beraber hazır bulunmuş olmasına ve CMUK.`nun 290ıncı maddesi sarahatına göre temyiz dilekçesinin kabulü ile esasın tetkiki gerektiği reyindeyim.”

III - GEREKÇE:

Büyük Kurulda raportör üyenin açıklamasından sonra içtihat aykırılığınailişkin görüşler belirtildi. Vekaletnamesiz müdafiin hükmü temyiz edemiyeceğine yönelen görüşte denildi ki, sanığın açık arzusu saptanmadan vekaletnamesi bulunmayan müdafiin kanun yoluna başvurmasının geçerli sayılması anılan 290 ıncı maddeye aykırı olur. Sanık olabilir ki hakkında verilmiş bulunan hükmü kabullenmiştir ve temyiz edilmesini istememektedir. Temyiz etmenin aleyhine sonuç vereceğini düşünebilir. Nitekim, hüküm Yargıtayca kazanılmış hak saklı tutularak bozulabilir ve kanun yoluna başvurma böylece sanık aleyhine sonuç doğurmuş olur. Örneğin, görevi kötüye kullanmaktan hüküm giymiş bulunan bir sanığın arzusu saptanmadan müdafi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtayca eylem zimmet niteliğinde görülerek ve kazanılmış hak saklı kalmak üzere hükmün bozulması olanağı vardır. Bu halde bozmadan sonra verilecek ceza önceki cezadan fazla olamayacak ise de bu kez suçun vasfı zimmet olarak belirlenecek, bu ise sanığın aleyhine olacaktır. İşte bu nedenlerle vekaletnamesiz müdafiin temyizinin sanığın açık arzusuna aykırı bulunup bulunmadığının saptanması gerekir. Vekaletname olmadan müdafiin sanığı temsile yetkisi de yoktur.

Çoğunluk görüşü karşıt doğrultuda olmuştur. Denilmiştir ki, sanığın cezalandırılmasına ilişkin hükmü kendisinin temyiz etmesi halinde dahi, kamudüzeni bakımından kazanılmış hak saklı kalmak üzere yapılacak bozmada,vasıftan aynı sonuç yine söz konusudur. Kaldı ki sanık müdafiinin temyizinin,müdahil, şahsi davacı ya da Cuhuriyet Savcısının temyizindeki gibi sanıkaleyhine bulunması olanak dışıdır. Vekaletnamesiz müdafiin sanığı duruşmadasavunabileceği ve bu savunmanın devamı olarak hükmü de temyiz edebileceğiyasanın gerekçesinden anlaşılmakta ve doktrinde de kabul edilmektedir.Örneğin:

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu`nun gerekçesinde aynen:

“Maznunun müdafii gibi kanuni mümessili ve maznun kadın ise kocası dakendiliklerinden kanun yoluna müracaat edebilirler.” ( 1412 sayılı KanununEsbabı Mucibesi, 1937, Adliye Vekilliği Neşriyatı, Sayfa: 113 ).

Bu konuda Prof. Tahir Taner`in görüşü de şu yoldadır : “Müdafi dahi kanun yollarına başvurabilir ve bu hususta maznunun muvafakatı mevcut sayılır” ( Ord.Prof. Dr. Tahir Taner - Ceza Muhakemeleri Usulü, 1955, 3. Basım, Sayfa: 356 ).

Prof. Dr. Turhan Tufan Yüce'nin Kanun yolları isimli yapıtının 25 inci sayfasında aynen: "Kunter'in kanaatince ( müdafi de toplum adına müdafaa fonksiyonu ifa ettiğine göre sanığa bağlı olmadan kanun yolu davası açabilmelidir ). ( Kunter, Ceza Muhakemesi S. 593 ). Alman - Türk CezaMuhakemeleri Usulü bu düşünceyi benimsememiş, bu konuda sanığın isteğine büyük önem vermiştir; ancak, bu husustaki iradesinin hüküm ifade edebilmesi için sanık, kanun yoluna gitmek istemediğini mahkemeye veya müdafiine açıkça bildirmiş olması gerekir. Bu açıklama yapılmadan vaki olan kanun yoluna başvurma sanığın iradesine aykırı olsa bile hüküm ifade eder. KLEİN-MÜL REİT,p. 297, No. 3, 4."

Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunumuzun kaynağı olan Alman Kanununun açıklayıcısı Dr. Otto SCHWARZ`ın Rıfat Taşkın tarafından çevrilen yapıtında da aynen şu görüşe yer verilmiştir: “Eğer müdafi kanun yollarına müracaat anına kadar cereyan eden muhakemelerde müdafaa vazifesini ifa etmiş ise, bu sıfatı ile kanun yollarına müracaat edebilir, başka suretlerle selahiyetini ispat etmesine lüzum yoktur… Aksi ispat edilinceye kadar müdafi maznun tarafından kanun yoluna müracaata selahiyetli ad olunur. S. 540.”

Bu görüşleri yasamızın genel tertibi de teyit etmektedir. Gerçekten yasamız vekaletname koşulunu aradığı yerleri açıkça saptamıştır. Örneğin: 356, 348,393/2 ve 318 inci maddelerde ( vekaletnameyi haiz bir müdafi )den söz edilmiştir. Hatta 295/2 nci maddede de ( müdafiin vuku bulmuş bir müracaattan vazgeçebilmesi ayrıca hususi vekaleti haiz bulunmasına bağlıdır ) hükmü vardır.Konumuz olan 290 ıncı maddede ise ( vekaletname )den hiç söz edilmemiştir. Kaldıki yasa koyucunun amacı vekaletnameli bir müdafiin kanun yoluna başvurması yönünde olsa idi ( sanığın açık arzusuna muhalif olmamak şartile ) deyimine bu maddede yer vermezdi; çünkü, vekaletname varsa, kanun yoluna girmek zaten vekalet gereğidir.

Yasanın 136 ncı maddesi ( maznun tahkikatın her hal ve derecesinde bir veya birden fazla müdafiin yardımına müracaat edebilir ) kuralını koymuş fakat maddede ( vekaletnamesi bulunan müdafiin yardımına ) denilmemiştir.

Yasanın şahsi dava ile ilgili 356 ncı maddesinde ( Maznun yalnız olarak veya kendisine yardım için yanında bir avukat veya dava vekili bulundurarak hazır bulunabileceği ) hükmü konmuş ve kendisini mahkemede temsil ettirmek isterse ancak o takdirde ( vekaletnameyi haiz bir avukat veya dava vekili tarafından temsil ettirebileceği ) öngörülmüştür. Bu da gösteriyor ki yasa koyucu sanığın yanında mahkemede hazır bulunan ve savunma görevini üzerine alan müdafiden vekaletname aramamaktadır.

Yargıtay 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7. Ceza Dairelerinin son uygulamalarının da budoğrultuda bulunduğu gelen cevaplarda belirtilmiştir.

Hukuk bilginlerinin özet olarak alınan görüşlerine, Yasa koyucumuzun ( müdafi… kendiliğinden kanun yoluna müracaat edebilir ) şeklindeki gerekçesine ve yukarıki açıklamalara göre ceza mahkemesinde sanığın yanında onu savunan, bu görevi mahkemece de kabul edilmiş olan ve 137 nci maddeye göre avukat veya dava vekilliği niteliği bulunan müdafi, artık sanığın savunmasını tümü ile üzerine almıştır. Savunduğu sanık aleyine verilen bir hüküm için kanun yoluna başvurması da savunmanın gereği ve devamıdır. Ayrıca vekaletname aranmasına yasal neden yoktur. Sanığın müdafiini azlettiğine ya da müdafiin yaptığı temyize katılmadığına ilişkin açıklanmış bir beyanı dosyada yoksa müdafiin temyizi geçerlidir, temyiz incelemesi yapılır.

IV - SONUÇ:

Sanıkla birlikte duruşmaya gelen ve hakim huzurunda müdafi olarak kabul edildiği sanık tarafından bildirilen vekaletnamesiz müdafiin hükmü temyiz etmesi halinde, dosyada sanığın açık bir muhalefeti bulunmuyorsa CMUK.`nun 290ıncı maddesine göre bu temyizin geçerli olduğuna ilk toplantıda üçte ikiyi aşan çoğunlukla 20.10.1975 gününde karar verildi.